İçimdeki mevsim

Mihal

Gözlerinde dalgalanıyor hala deniz

Sen gülünce açıyor yine çiçekler

Dönüyor bilki dünya senin yüzünden

Gülüşün çok daha güzel gökyüzünden

Ne kaldı geriye küçük meleğimden?

Salkım salkım düşüyor aşk;

Bak şimdi yüreğimden...

Üşüyor gönlümü örten sıcak nevresim

Lavanta karışık;

Nergis kokuyor içimdeki mevsim...

Hikaye

Cahit Külebi

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz

Ne böyle sevdalar gördüm

İlhan Berk

Ne zaman seni düşünsem

Bir ceylan su içmeye iner

Çayırları büyürken görürüm.

Her akşam seninle

Yeşil bir zeytin tanesi

Bir parça mavi deniz

Alır beni.

Seni düşündükçe

Gül dikiyorum elimin değdiği yere

Atlara su veriyorum

Daha bir seviyorum dağları.

Abbas

Cahit Sıtkı Tarancı

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Anlatamıyorum

Orhan Veli Kanık

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Ben sana mecburum

Atilla İlhan

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.


Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Seni seviyorum

Nazım Hikmet

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan bir şeyler gibi

Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Sen aşk olmalısın

Mihal

Hızlı başlamalı aşk,

Bazen durgun, bazen dalgalı...

Ama hep taze kalmalı,

Alıp giden zamana inat.

Aylardan Aralık olmalı,

Ve ayın onikisi…

Yanında durmalı aşk,

El tutma mesafesi...

Siyah saçları,

Kara gözleri,

Yüzünde çilleri olmalı aşkın,

Güzel kokmalı,

Narin olmalı,

Ve hep gülümsemeli aşk…

Gözleri olmalı,

Bakmasını bilen...

Ve duygusal olmalı,

Acıya bile gülebilen…

Ne olursa olsun,

Seni sevebilen...

Sen aşk olmalısın,

Ve ben senin aşığın…

Hiç gitmesin sıcaklığın,

Sonsuza dek küçüğüm…

Senden bana

Mira

Ömrünün geri kalanı gibi sev beni,

Hiç bitmeyecek,

Yâda yarını olmayacak gibi…

Bir kar tanesi gibi sev beni,

Erimeden avuçlarında,

Zamanla yarışırcasına hızlı...

Rüyalarında sev beni,

Gecenin karanlığı gibi sessizce...

Ama bir nefes yakınındakiyle uyanırcasına,

Çaresizce sev beni,

Dermanı yokmuş da, derman arar gibi...

En güzeli benim gibi sev beni,

Benim seni sevdiğim gibi...

Diyemem

Mihal

Kar tanem diyemem ben sana,

Üstüne gölgesi düşsün istemem bulutların...

Sana başka bir kar tanesi değsin istemem,

Gelip geçicidir kar taneleri,

Onları getiren bulutlar gibi...

Oysaki ben seni;

Dört mevsim sevmek isterim...

İlkbaharda çiçek,

Yazın güneş, kışın kar;

Sonbaharda yaprak gibi...

Her mevsim farklı sevmek,

Ama hep sevmek isterim…

Anlatmaz

Mihal

Hangi çiçek anlatır seni...
Beyaz gülün masumiyeti mi?
Karanfilin saflığı,
Zambağın narinliği,
Kırmızı lalenin tutkusu,
Sarı gerberanın neşesi,
Veya orkidenin zarafeti mi?
Temiz kalbini anlatabilir mi papatya...
Mutluluğu verebilir mi Leylak,
Sümbülün duasına sığar mı aşk...
Lavanta, Ortanca, Menekşe;
Hangi çiçek kokar sen gibi...
Fesleğen ayrılır tacından,
Nilüfer suya kaçar utancından,
Bütün çiçekleri koysam kalbime,
Yine de seni anlatamam;
Aşk kokulu tek çiçeksin...

Seni çizsem

Mihal

Bir resim çizsem,
Her fırça darbesinde,
Seni anlatan bir resim…
Önce maviye boyasam,
Kuşlarla donatsam gökyüzünü,
İçine kondursam o güzel yüzünü,
Bütün kirlerden arındırsam,
Saçlarınla kapatsam yeryüzünü...
Gözlerine kalpten bir bebek,
Yanaklarına gülücük yapsam,
Mutluluk doldursam fırçama,
Rasgele üzerine bıraksam…
Rengi yok ki mutluluğun
Bunu nasıl anlatsam...
Her şeyi çizerde şu gönlüm,
Gülüşünü nasıl çizeyim be ömrüm...